İ
İslami Yazar
Forum Okuru
Allahın verdiği nimetlere şükretmek
Allaha karşı kulluk vazifelerimizden birisi, onun ihsan etmiş olduğu nimetlere şükretmektir. Bu şükür vazifesi, lütufları sayıya sığmayan, nimetlerinin ardı kesilmeyen Rabbimize karşı her Müslümana farzdır.
İmam-ı Rabbani Hz. leri “kendine nimet verilen kişinin nimet verene aklen ve şeran şükretmesi vacip(Farz)dır. Buyurmuşlardır
Rabbimizin bize ihsan etmiş olduğu nimetleri saymamız mümkün değildir. Çünkü Rabbimiz buyuruyorlar ki
Eğer Allah’ın (bunca) nimetlerini birer birer saymak isterseniz sayamazsınız. Hatta adetleri katlayarak bile onları saymak isteseniz, yine güç yetiremezsiniz. (Sure-i İbrahim Ayet34)
Allah’ımızın bize insan olarak yaratması, anlamak için akıl, görmek için göz, işitmek için kulak ihsan etmesi hep birer nimettir. Eğer bunlar nimet olmasaydı karşılığında şükür emredilir miydi?
Habibim sen söyle! O Allah-u Zülcelal ki, sizi en güzel bir şekilde yarattı. Yani sadece maddi güzelliler değil, kendi en varının ziynetleri, Rasülü nün tezyinatı ve günde 364 defa rahmet nazarı ile kalbinizi şereflendirip, manevi güzelliklerle de kalbinizi süsledi.
Ve size işitecek kulak, görecek gözler ve idrak edecek gönüller(letâif) ihsan etti. İşitme nimeti, hakikatları, ilahi kitabı duymak, dinlemek için verilmiştir. Basiret doğruyu görmek, ibret almak için verilmiştir. Kalp ise Allah’ın hidayet nuruyla hakikatları anlama için verilmiştir.
Sizin pek azınız şükrediyorsunuz. Yani sizden pek azınız bu nimetleri Allah yokunda kullanıyor. Bu Ayeti kerimeden anlaşıldığı üzere her nimetin şükrü kendi cinsindendir. Büyükler bu Ayeti kerimeyi daha da açarak şöyle izah etmişlerdir.
İşitme Nimetinin Şükrü; Alimlerin, hikmet erbabının, faziletli insanların sohbetlerine ilim meclislerine giderek esrar-ı ilahiyi dinleyerek öğrenmektir. Bid’at ehlinin (Yani Ehli sünnet vel cemaat inancına uymayan bozuk inanç ve görüş sahip olanlar) hallerini ve yaşantılarını kabul etmem işitmenin şükründen bir cüzdür.
Görme Nimetinin Şükrü; Efal i ilahi, sıfat-ı ilahinin bütün nurlarını içinde toplayan Kitâbullah (Kur’an-ı Kerim) ile meşgul olmaktır. Dini kitapları mütalaa etmek, Alimlerin, Salihlerin yüzlerine rahmet nazarı ile bakmaktır. (Bu mevzuda en çok dikkat etmemiz icap eden husus; gözümüzü dinen bakılması haram olan şeylerden sakınmaktır. Buda gözün şükrünün en mühim kısımlarındandır.)
Kalblerin Şükrü; Allah-u Zülcelal in Cemalini, Celalini, üzerimizdeki nimetlerini tefekkür etmek, Enbiya ve Evliyaya Allah için muhabbet emek, Allah’ın düşmanlarına yine Allah için buğuz etmek, Cemal-i ilahiye kavuşacağı anın aşk ve muhabbetiyle yanıp tutuşmaktır.
Allah'ın bize verdiği nimetlerin en büyüğü hiç şüphesiz iman ve hidayet nimetidir. Bu nimet ahiret hayatının ebedi nimetlerini elde etmeye bir vesiledir.
Rivayet olunur ki; İsa (A.S) Cüzzam hastalığına yakalanıp etleri dökülen, kör olan ve her tarafı çürüyüp perişan olan yatalak bir hastanın Mahlukatın çoklarından beni üstün kılıp faziletlendiren ve müptela olduğu belalardan bana sıhhat ve afiyet veren Allah’ıma hamdü senalar şükürler olsun. diye dua ettiğini görünce; sana gelmeyen belamı kaldı?” diye sorar. Bunun üzerine hasta Ey Allah’ın Nebisi! Her ne kadar benim vücudumun her tarafı yara, bere ve çürük olsa da hamd olsun ki iman ve marifet sahibiyim. Yani kalbim sağlam çürümedi diyor.
İsa (A.S) onun bu cevabından çok memnun oluyor. Mucize-i Rasül olarak dua ediyor. O hasta bedenen de sağlıklı oluyor.
Hz. Sehl e birisi gelerek Ya Sehl evime hırsız girdi. Kıymetli eşyalarımı çaldı. Diye şikayet edince, mübarek zat Dua et şükret ki nefis ve şeytan hırsızı kalbine girip imanını çalmamış. Diye onu hem teselli ediyor hem de en büyük zayiatın iman olduğunu beyan etmiş oluyor.
İmam-ı Rabbani Hz. leri “kendine nimet verilen kişinin nimet verene aklen ve şeran şükretmesi vacip(Farz)dır. Buyurmuşlardır
Rabbimizin bize ihsan etmiş olduğu nimetleri saymamız mümkün değildir. Çünkü Rabbimiz buyuruyorlar ki
Eğer Allah’ın (bunca) nimetlerini birer birer saymak isterseniz sayamazsınız. Hatta adetleri katlayarak bile onları saymak isteseniz, yine güç yetiremezsiniz. (Sure-i İbrahim Ayet34)
Allah’ımızın bize insan olarak yaratması, anlamak için akıl, görmek için göz, işitmek için kulak ihsan etmesi hep birer nimettir. Eğer bunlar nimet olmasaydı karşılığında şükür emredilir miydi?
Habibim sen söyle! O Allah-u Zülcelal ki, sizi en güzel bir şekilde yarattı. Yani sadece maddi güzelliler değil, kendi en varının ziynetleri, Rasülü nün tezyinatı ve günde 364 defa rahmet nazarı ile kalbinizi şereflendirip, manevi güzelliklerle de kalbinizi süsledi.
Ve size işitecek kulak, görecek gözler ve idrak edecek gönüller(letâif) ihsan etti. İşitme nimeti, hakikatları, ilahi kitabı duymak, dinlemek için verilmiştir. Basiret doğruyu görmek, ibret almak için verilmiştir. Kalp ise Allah’ın hidayet nuruyla hakikatları anlama için verilmiştir.
Sizin pek azınız şükrediyorsunuz. Yani sizden pek azınız bu nimetleri Allah yokunda kullanıyor. Bu Ayeti kerimeden anlaşıldığı üzere her nimetin şükrü kendi cinsindendir. Büyükler bu Ayeti kerimeyi daha da açarak şöyle izah etmişlerdir.
İşitme Nimetinin Şükrü; Alimlerin, hikmet erbabının, faziletli insanların sohbetlerine ilim meclislerine giderek esrar-ı ilahiyi dinleyerek öğrenmektir. Bid’at ehlinin (Yani Ehli sünnet vel cemaat inancına uymayan bozuk inanç ve görüş sahip olanlar) hallerini ve yaşantılarını kabul etmem işitmenin şükründen bir cüzdür.
Görme Nimetinin Şükrü; Efal i ilahi, sıfat-ı ilahinin bütün nurlarını içinde toplayan Kitâbullah (Kur’an-ı Kerim) ile meşgul olmaktır. Dini kitapları mütalaa etmek, Alimlerin, Salihlerin yüzlerine rahmet nazarı ile bakmaktır. (Bu mevzuda en çok dikkat etmemiz icap eden husus; gözümüzü dinen bakılması haram olan şeylerden sakınmaktır. Buda gözün şükrünün en mühim kısımlarındandır.)
Kalblerin Şükrü; Allah-u Zülcelal in Cemalini, Celalini, üzerimizdeki nimetlerini tefekkür etmek, Enbiya ve Evliyaya Allah için muhabbet emek, Allah’ın düşmanlarına yine Allah için buğuz etmek, Cemal-i ilahiye kavuşacağı anın aşk ve muhabbetiyle yanıp tutuşmaktır.
Allah'ın bize verdiği nimetlerin en büyüğü hiç şüphesiz iman ve hidayet nimetidir. Bu nimet ahiret hayatının ebedi nimetlerini elde etmeye bir vesiledir.
Rivayet olunur ki; İsa (A.S) Cüzzam hastalığına yakalanıp etleri dökülen, kör olan ve her tarafı çürüyüp perişan olan yatalak bir hastanın Mahlukatın çoklarından beni üstün kılıp faziletlendiren ve müptela olduğu belalardan bana sıhhat ve afiyet veren Allah’ıma hamdü senalar şükürler olsun. diye dua ettiğini görünce; sana gelmeyen belamı kaldı?” diye sorar. Bunun üzerine hasta Ey Allah’ın Nebisi! Her ne kadar benim vücudumun her tarafı yara, bere ve çürük olsa da hamd olsun ki iman ve marifet sahibiyim. Yani kalbim sağlam çürümedi diyor.
İsa (A.S) onun bu cevabından çok memnun oluyor. Mucize-i Rasül olarak dua ediyor. O hasta bedenen de sağlıklı oluyor.
Hz. Sehl e birisi gelerek Ya Sehl evime hırsız girdi. Kıymetli eşyalarımı çaldı. Diye şikayet edince, mübarek zat Dua et şükret ki nefis ve şeytan hırsızı kalbine girip imanını çalmamış. Diye onu hem teselli ediyor hem de en büyük zayiatın iman olduğunu beyan etmiş oluyor.