B
beklenenbebis
Forum Okuru
Allah'a neden tanrı denir yada denmez
allahın isimleri neden tanrı allah ismi
PRenses arkadaşımızın güzel sorusuna cevaben açılan konudur.Melekler bu güzel konuyu bizlerinde araştırmasını sağladığı için tşkler.umarım açıklayıcı olmuştur
ALLAH'ın isimleri Ehl-i Sünnet itikadınca tevkifidir. Yani ALLAH hakkında, ALLAH'ın bildirdiği isimleri söylemek caiz olup, bunlardan başkalarını söylemek caiz değildir. Mesela ALLAH'a "Âlim" denilir, fakat aynı manada olan "Fakih" denilmez.
Yine ALLAH'a cömert manasında
"Cevad" denilir, ancak aynı manada olan "Sahi" ismi denilemez. Çünkü ALLAH-u Teâlâ kendisini "Fakih" ve "Sahi" isimleriyle tanıtmamıştır. Bunun için ALLAH yerine Tanrı demek de caiz değildir.
İmam Gazali der ki: Bir insana bile kendimizden dilediğimiz gibi ad koyamazsak nasıl olurda ALLAH hakkında bu cüreti gösterebiliriz?
- Tanrı: İlah ve mabud demektir. Mesela, "Pek çok Hindu'nun tanrısı öküzdür", "Mecusilerin tanrısı ateştir" denilmektedir. Başka dillerde de ilah ve mabud manasında farklı kelimeler kullanılmıştır. ALLAH ismi ise yabancı dillerde yapılan tercümelerde aynen kullanılmıştır. Çünkü bu ismin karşılığında hiçbir dilde hiçbir kelime yoktur.
- ALLAH ismi kuranda 2806 defa geçmesine rağmen bir defa bile tanrı kelimesi geçmemektedir. Hem Cenab-ı Hak Kuran'da defalarca "Benim ismim ALLAH'tır, beni ALLAH diye çağırınız, bana ALLAH diyerek ibadet ediniz, ALLAH diyerek yalvarınız" demekte, ancak hiçbir ayette "Ben tanrıyım, bana tanrı deyin" dememektedir.
Hadis-i Şeriflerde de Tanrı ismi
geçmemektedir. O halde, ALLAH'a kendi istediği ismi söylemekten kaçıp, müşriklerin batıl mabudlarına koydukları Tanrı ismiyle onu çağırmanın ne kadar yanlış olduğu ortadadır.
Acaba bir hükümdar, emri altında bulunan kimselere "Benim adım Ahmed'dir. Beni Ahmed ismi ile çağırınız" dese, onlar da farzı misal:
"Hayır efendimiz, bizim canımız sana Ahmed demek istemiyor, biz sana Osman diyeceğiz. İkisi de altı üstü isim değil mi?" deseler ve öylede çağırsalar, o padişah buna nasıl çok kızarsa; aynen bunun gibi, ALLAH ismi yerine O'nun emretmediği belki de sevmediği Tanrı ismini söylemek ve o isimle O'na ibadet etmek gazabı ilahiyyeye vesile olur
Dinimize göre Tanrı denilmemesi gerekir..
Bir âyet-i kerimede "En güzel isimler Allah'ındır. Allah'a bu isimlerle dua ediniz"1 buyurulur. Bu âyet, Cenab-ı Hakkın birçok isimlerinin bulunduğuna işaret etmektedir. Her birisi güzel ve ulvî mânâlar ihtiva eden bu yüce isimlere "güzel isimler" mânâsında "Esmâü'1-Hüsnâ" denilmektedir. Bu İlâhî isimlerden bazıları şunlardır: "Vâhid, Evvel, Âhir, Zahir, Bari, Musavvir, Rahman, Rahîm, Hayy, Kayyum, Halım, Kerîm, Tevvâb, Rezzâk, Muhyî, Mümît."
Cenab-ı Hakkın isimlerinin tamamı kesin olarak bilinmemektedir. Bazı âlimler Esmâ-i Hüsnânın bin kadar olduğunu beyan ederler. Nitekim, Peygamberimiz (a.s.m.) Cevşenü'l Kebîr isimli hususî duasında Rabbine bin bir isim ve sıfatla niyaz etmektedir. Yine bazı ulema ise bu isimlerin dört bini bulduğu kanaatindedir. Bu isimlerin ise ekserisini sadece Cenab-ı Hak bilir. Bir kısmını melekler, diğer kısmını da meleklerle birlikte peygamberler bildiği gibi; mü'minler de Peygamberimizden öğrendikleri kadarıyla malûmat sahibidirler.
îbnî Mâce ve Tirmizi gibi hadis kitaplarında Esmâ-i Hüsnâ hakkında rivayet edilen hadis-i şeriflerde Peygamberimiz bu isimleri bir bir zikretmekte ve faziletini bildirmektedir. Esmâ-i Hüsnânın sayıldığı hadis-i şerifin baş kısmının meali şöyledir:
"Şüphesiz, Allah'ın doksan dokuz, yüzden bir eksik ismi vardır. Muhakkak Allah tektir, tek olanı sever. Kim o doksan dokuz ismi sayarsa veya ezberlerse Cenab-ı Hak onu Cennetle mükâfatlandırır."2
Ancak, bu müjdeye mazhar olmak için sadece isimleri sayıp ezberlemek kâfi gelmez. Bu İlâhî isimlerin içinde bulunan ve taşımış oldukları ulvî mânâları düşünüp, kâinat yüzündeki tecellî ve akislerini müşahede etmeyi de unutmamalıdır. Meselâ, Allah'ın Rezzak olduğunu bilip düşünerek rızık için endişeye kapılmamalı. Rızkı helâlinden aramalı, kanaatkar olmalı. Cenab-ı Hakkın sadece insanın kendisini değil, en küçük mikroptan file kadar, parmak kadar balıklardan tonlarca ağırlıktaki balinalara kadar milyarlarca canlının ve bitkinin rızıklarını hiç şaşırmadan, ihmal etmeden, en güzel bir şekilde ihsan ettiğini düşünüp tefekkür etmek Rezzâk ismini okumanın bir cihetidir.
Cenab-ı Hakkın isimleri tevkîfîdir, yani semavîdir. Bu isimlerin büyük bir kısmı Kur'ân-ı Kerimde zikredildiği gibi, geriye kalanlarını Peygamberimiz bildirmektedir.
Peygamberimiz de (a.s.m.) zikretmiş oldukları isimleri Rabbinden öğrenerek bildirdiğine göre, Cenab-ı Hak için bu isimlerin dışında bir isim kullanılmaz. Yani, Allah sadece Kur'ân'ında bildirdiği ve Habibine öğrettiği isimleriyle kendisine niyaz edilmesini istemektedir. Başta mealini verdiğimiz âyet-i kerime bu mânâya işaret etmektedir.
Cenab-ı Hakkın, söylendiği zaman kalb ve gönülleri dolduran ve kâinatı mânâlandıran "Allah" ismi-i celâli ve doksan dokuz mübarek ismi ve sıfatları bulunuyorken Onu başka uydurma isimlerle anmak ne kadar yakışıksız bir hareket olduğu açıktır. Bilhassa "Allah" ismini söylememek için ısrarla "tanrı" kelimesini kullanmak iyi niyetten kaynaklanan bir düşünce değildir. Çünkü esasen "tanrı" kelimesi, bir olan Allah'ı tanımayıp başka "uydurma" mabutlara isim olarak verilmiştir. "Yer tanrısı, gök tanrısı" gibi. Halbuki Cenab-ı Hakkın böyle bir isme ihtiyacı olmadığı gibi, kendi bildirdiği isimlerin dışında çağrılmamasını, dua ve niyaz edilmemesini istemektedir.
İsmi Ahmed olan bir insanı "ağaç" diye çağırsanız size ne kadar kızacağını, hattâ darılıp küseceğini; yanlışlıkla söylemişseniz hemen "Benim ismim ağaç değil Ahmed'dir" diyeceği kesindir. Bir kul olan insan kendi ismiyle çağrılmayıp başka uydurma bir isimle çağrıldığı zaman nasıl kızıyorsa; kâinatın Rabbi olan Yüce Allah, kullarının kendisini uydurma isimlerle çağırmasına, dua etmesine hiç rıza gösterir mi? Bir insanı kendi ismiyle çağırmaya dikkat eden insan, Cenab-ı Hakkı yüce isimleriyle çağırmazsa ne kadar anlayışsızlık gösterdiğini, ne kadar hata ettiğini artık anlamalı. Bilhassa "Allah" ismi celilî Allah'tan başka hiçbir mahluka verilmediği için de ismi âzam olmuştur. Bundan dolayı Kur'ân-ı Kerimde "Allah" lafz-ı celâli, müstakil olarak iki bin sekiz yüz küsur yerde geçmektedir.
Buna göre Tanrı kelimesi Allah lafzının yerini tutmaz. Ancak kişi isterse Allah'ı niyet ederek, bir yaratıcıyı kasdederek, İlah ya da Tanrı diyebilir.
PRenses arkadaşımızın güzel sorusuna cevaben açılan konudur.Melekler bu güzel konuyu bizlerinde araştırmasını sağladığı için tşkler.umarım açıklayıcı olmuştur
Yine ALLAH'a cömert manasında
"Cevad" denilir, ancak aynı manada olan "Sahi" ismi denilemez. Çünkü ALLAH-u Teâlâ kendisini "Fakih" ve "Sahi" isimleriyle tanıtmamıştır. Bunun için ALLAH yerine Tanrı demek de caiz değildir.
İmam Gazali der ki: Bir insana bile kendimizden dilediğimiz gibi ad koyamazsak nasıl olurda ALLAH hakkında bu cüreti gösterebiliriz?
- Tanrı: İlah ve mabud demektir. Mesela, "Pek çok Hindu'nun tanrısı öküzdür", "Mecusilerin tanrısı ateştir" denilmektedir. Başka dillerde de ilah ve mabud manasında farklı kelimeler kullanılmıştır. ALLAH ismi ise yabancı dillerde yapılan tercümelerde aynen kullanılmıştır. Çünkü bu ismin karşılığında hiçbir dilde hiçbir kelime yoktur.
- ALLAH ismi kuranda 2806 defa geçmesine rağmen bir defa bile tanrı kelimesi geçmemektedir. Hem Cenab-ı Hak Kuran'da defalarca "Benim ismim ALLAH'tır, beni ALLAH diye çağırınız, bana ALLAH diyerek ibadet ediniz, ALLAH diyerek yalvarınız" demekte, ancak hiçbir ayette "Ben tanrıyım, bana tanrı deyin" dememektedir.
Hadis-i Şeriflerde de Tanrı ismi
geçmemektedir. O halde, ALLAH'a kendi istediği ismi söylemekten kaçıp, müşriklerin batıl mabudlarına koydukları Tanrı ismiyle onu çağırmanın ne kadar yanlış olduğu ortadadır.
Acaba bir hükümdar, emri altında bulunan kimselere "Benim adım Ahmed'dir. Beni Ahmed ismi ile çağırınız" dese, onlar da farzı misal:
"Hayır efendimiz, bizim canımız sana Ahmed demek istemiyor, biz sana Osman diyeceğiz. İkisi de altı üstü isim değil mi?" deseler ve öylede çağırsalar, o padişah buna nasıl çok kızarsa; aynen bunun gibi, ALLAH ismi yerine O'nun emretmediği belki de sevmediği Tanrı ismini söylemek ve o isimle O'na ibadet etmek gazabı ilahiyyeye vesile olur
Dinimize göre Tanrı denilmemesi gerekir..
Bir âyet-i kerimede "En güzel isimler Allah'ındır. Allah'a bu isimlerle dua ediniz"1 buyurulur. Bu âyet, Cenab-ı Hakkın birçok isimlerinin bulunduğuna işaret etmektedir. Her birisi güzel ve ulvî mânâlar ihtiva eden bu yüce isimlere "güzel isimler" mânâsında "Esmâü'1-Hüsnâ" denilmektedir. Bu İlâhî isimlerden bazıları şunlardır: "Vâhid, Evvel, Âhir, Zahir, Bari, Musavvir, Rahman, Rahîm, Hayy, Kayyum, Halım, Kerîm, Tevvâb, Rezzâk, Muhyî, Mümît."
Cenab-ı Hakkın isimlerinin tamamı kesin olarak bilinmemektedir. Bazı âlimler Esmâ-i Hüsnânın bin kadar olduğunu beyan ederler. Nitekim, Peygamberimiz (a.s.m.) Cevşenü'l Kebîr isimli hususî duasında Rabbine bin bir isim ve sıfatla niyaz etmektedir. Yine bazı ulema ise bu isimlerin dört bini bulduğu kanaatindedir. Bu isimlerin ise ekserisini sadece Cenab-ı Hak bilir. Bir kısmını melekler, diğer kısmını da meleklerle birlikte peygamberler bildiği gibi; mü'minler de Peygamberimizden öğrendikleri kadarıyla malûmat sahibidirler.
îbnî Mâce ve Tirmizi gibi hadis kitaplarında Esmâ-i Hüsnâ hakkında rivayet edilen hadis-i şeriflerde Peygamberimiz bu isimleri bir bir zikretmekte ve faziletini bildirmektedir. Esmâ-i Hüsnânın sayıldığı hadis-i şerifin baş kısmının meali şöyledir:
"Şüphesiz, Allah'ın doksan dokuz, yüzden bir eksik ismi vardır. Muhakkak Allah tektir, tek olanı sever. Kim o doksan dokuz ismi sayarsa veya ezberlerse Cenab-ı Hak onu Cennetle mükâfatlandırır."2
Ancak, bu müjdeye mazhar olmak için sadece isimleri sayıp ezberlemek kâfi gelmez. Bu İlâhî isimlerin içinde bulunan ve taşımış oldukları ulvî mânâları düşünüp, kâinat yüzündeki tecellî ve akislerini müşahede etmeyi de unutmamalıdır. Meselâ, Allah'ın Rezzak olduğunu bilip düşünerek rızık için endişeye kapılmamalı. Rızkı helâlinden aramalı, kanaatkar olmalı. Cenab-ı Hakkın sadece insanın kendisini değil, en küçük mikroptan file kadar, parmak kadar balıklardan tonlarca ağırlıktaki balinalara kadar milyarlarca canlının ve bitkinin rızıklarını hiç şaşırmadan, ihmal etmeden, en güzel bir şekilde ihsan ettiğini düşünüp tefekkür etmek Rezzâk ismini okumanın bir cihetidir.
Cenab-ı Hakkın isimleri tevkîfîdir, yani semavîdir. Bu isimlerin büyük bir kısmı Kur'ân-ı Kerimde zikredildiği gibi, geriye kalanlarını Peygamberimiz bildirmektedir.
Peygamberimiz de (a.s.m.) zikretmiş oldukları isimleri Rabbinden öğrenerek bildirdiğine göre, Cenab-ı Hak için bu isimlerin dışında bir isim kullanılmaz. Yani, Allah sadece Kur'ân'ında bildirdiği ve Habibine öğrettiği isimleriyle kendisine niyaz edilmesini istemektedir. Başta mealini verdiğimiz âyet-i kerime bu mânâya işaret etmektedir.
Cenab-ı Hakkın, söylendiği zaman kalb ve gönülleri dolduran ve kâinatı mânâlandıran "Allah" ismi-i celâli ve doksan dokuz mübarek ismi ve sıfatları bulunuyorken Onu başka uydurma isimlerle anmak ne kadar yakışıksız bir hareket olduğu açıktır. Bilhassa "Allah" ismini söylememek için ısrarla "tanrı" kelimesini kullanmak iyi niyetten kaynaklanan bir düşünce değildir. Çünkü esasen "tanrı" kelimesi, bir olan Allah'ı tanımayıp başka "uydurma" mabutlara isim olarak verilmiştir. "Yer tanrısı, gök tanrısı" gibi. Halbuki Cenab-ı Hakkın böyle bir isme ihtiyacı olmadığı gibi, kendi bildirdiği isimlerin dışında çağrılmamasını, dua ve niyaz edilmemesini istemektedir.
İsmi Ahmed olan bir insanı "ağaç" diye çağırsanız size ne kadar kızacağını, hattâ darılıp küseceğini; yanlışlıkla söylemişseniz hemen "Benim ismim ağaç değil Ahmed'dir" diyeceği kesindir. Bir kul olan insan kendi ismiyle çağrılmayıp başka uydurma bir isimle çağrıldığı zaman nasıl kızıyorsa; kâinatın Rabbi olan Yüce Allah, kullarının kendisini uydurma isimlerle çağırmasına, dua etmesine hiç rıza gösterir mi? Bir insanı kendi ismiyle çağırmaya dikkat eden insan, Cenab-ı Hakkı yüce isimleriyle çağırmazsa ne kadar anlayışsızlık gösterdiğini, ne kadar hata ettiğini artık anlamalı. Bilhassa "Allah" ismi celilî Allah'tan başka hiçbir mahluka verilmediği için de ismi âzam olmuştur. Bundan dolayı Kur'ân-ı Kerimde "Allah" lafz-ı celâli, müstakil olarak iki bin sekiz yüz küsur yerde geçmektedir.
Buna göre Tanrı kelimesi Allah lafzının yerini tutmaz. Ancak kişi isterse Allah'ı niyet ederek, bir yaratıcıyı kasdederek, İlah ya da Tanrı diyebilir.