İ
İslami Yazar
Forum Okuru
Allah kulları arasında ayırım yapar mı?
Her şeyden önce şunu belirtmeliyim ki, eğer Allah kulları arasında ayrım yaparsa buna hiç kimsenin "ne için ayrımcılık yaptın?" - Demeye hakkı yoktur. Mülkün tek sahibi Allah'tır ve O, kendi mülkünde dilediğini yapar. Ayrıca bu konuda sorusu görgü kurallarına uygun sormak gerekir. Cenab-ı Hakk'ın isimlerinden biri de, "mülk sahibi ve mülkünde istediği gibi davranan" anlamında Malikul-mülk. İnsanın kendi Yaratıcısına karşı böyle bir soru sormak hakkı yoktur. Çünkü Allah mutlaka hâkimdir (hüküm ve hikmet sahibidir). Çeşitli isimlerinin tecellisini göstermek için insanı istediği şekilde sınav yapabilir. Hiç kimsenin buna itiraz etmek hakkı yoktur.
Evet, Allah dilediğini hidayete, dilediğini de dalalete düşürür. Bu gerçek Kur'an-ı Kerim'de birçok yerde bildirilir. Bu hususta Allah'ın iradesi esastır. Hidayet ve dalalet Allah'ın yaratması iledir. Ama bunun nedenleri insanın emelleri ile gerçekleşir. Yaşanan gelişmelere insanın cüz'i irade ile müdahalesi yok sayılacak kadar azdır.
Konuyu biraz daha geniş açıklama yapalım: Örneğin, insan yemek yeme ve su içme sürecini gerçekleştirir. Yiyecek ve içeceği onun hücrelerine giren çeşitli protein ve vitaminler vücutta görevlerini yerine getiriyorlar. Bütün bu işlemler öyle ince hesaplar cereyan ediyor ki, insan sadece lokmayı ağzına koyarak bu işi yapamaz. İnsana lokmasını ağzına koyması için gereken her şey, eldeki kuvvet, zihninde kurduğu plan vb. Allah tarafından verilmiştir. İnsan lokmayı ağzına koyar, Allah tükürük vaazlarını harekete geçiriyor ve salya salgılanır. Yemek hala ağızda ıslandığı zaman zaman beyine haber gider ve hemen oradan mideye "böyle bir yemek gelir. Gereken asidi salgıla diye sinyal gönderilir. Böylece midede bulunan tüm hücreler faaliyete geçer ve mide öz üzerine düşen fonksiyonu icra etmeye başlar. Daha sonra bağırsaklara sinyal gönderilir ve orada yapışkan maddeler çeşitli ifrazatlarla sindirim edilir. Tüm bunlara insanın hiçbir müdahalesi yoktur. Bağırsaklar çok ince olsalar da insan için hayati öneme sahip olan besinleri vücuda emer, kalıntıları ise bedenden atılıyorlar.
Örneğin, elma kabuğu gibi sert maddeleri insan vücudunda sindirim yapacak elemanlar olmadığından onlar eritilir ve vücuttan ihraç edilir. Bütün bunlar olağanüstü bir tasarımla cereyan ediyor. Daha fazla açıklamaya gerek olmadığını düşünüyorum. İnsan, lokmayı ağzına koyduktan sonra, bu lokma, ağıza girdiği andan itibaren vücutta yararlı hale gelene kadar binlerce süreçten geçiyor. Tüm bu süreçlerde neredeyse insanın hiçbir müdahalesi yoktur. Şimdi nankör biri kalkıp tüm bu faaliyetleri kendi irademle yaptım! Derse, Allah'ın icraatında kendini O'na ortak koşmuş olmaz mı?
Hidayet meselesine gelince, o insanın müdahalesi olmayacak kadar önemli bir konudur. Örneğin, çoğu zaman samimi his ve duygularla kimseye İlahi gerçekleri anlatmaya çalışıyorsunuz. Anlatacağınız şeyleri, olabildiğince etkileyici bir üslupla söylüyorsunuz. Ama bir türlü etki altına alamıyorsunuz. İmanın verdiği zevk, sevgi ve zevk cenneti çok istemek ve Cenabı Hakk'a yönelmeye susamış olmak öyle bir ilahi lütuftur ki, Allah bunu sadece dilediklerine verir. Taftazanî bu konuyu açıklama yaptığı zaman "İman, insanın cüz'i iradesini kullanarak, Allah'ın insanın içinde yaktığı bir şuledir" - diyor. Şam'ı yakan Allah'tır ve bunda insanın hiçbir müdahalesi yoktur. Böylece insan cüzi iradesiyle tuşa dokunur ve Allah onun hayatını aydınlatır. İnsan, ağızdaki lokma örneğinde olduğu gibi, bu konuyu da, öyle kabul etmek zorundadır.
Evet, Allah dilediğini hidayete, dilediğini de dalalete düşürür. Bu gerçek Kur'an-ı Kerim'de birçok yerde bildirilir. Bu hususta Allah'ın iradesi esastır. Hidayet ve dalalet Allah'ın yaratması iledir. Ama bunun nedenleri insanın emelleri ile gerçekleşir. Yaşanan gelişmelere insanın cüz'i irade ile müdahalesi yok sayılacak kadar azdır.
Konuyu biraz daha geniş açıklama yapalım: Örneğin, insan yemek yeme ve su içme sürecini gerçekleştirir. Yiyecek ve içeceği onun hücrelerine giren çeşitli protein ve vitaminler vücutta görevlerini yerine getiriyorlar. Bütün bu işlemler öyle ince hesaplar cereyan ediyor ki, insan sadece lokmayı ağzına koyarak bu işi yapamaz. İnsana lokmasını ağzına koyması için gereken her şey, eldeki kuvvet, zihninde kurduğu plan vb. Allah tarafından verilmiştir. İnsan lokmayı ağzına koyar, Allah tükürük vaazlarını harekete geçiriyor ve salya salgılanır. Yemek hala ağızda ıslandığı zaman zaman beyine haber gider ve hemen oradan mideye "böyle bir yemek gelir. Gereken asidi salgıla diye sinyal gönderilir. Böylece midede bulunan tüm hücreler faaliyete geçer ve mide öz üzerine düşen fonksiyonu icra etmeye başlar. Daha sonra bağırsaklara sinyal gönderilir ve orada yapışkan maddeler çeşitli ifrazatlarla sindirim edilir. Tüm bunlara insanın hiçbir müdahalesi yoktur. Bağırsaklar çok ince olsalar da insan için hayati öneme sahip olan besinleri vücuda emer, kalıntıları ise bedenden atılıyorlar.
Örneğin, elma kabuğu gibi sert maddeleri insan vücudunda sindirim yapacak elemanlar olmadığından onlar eritilir ve vücuttan ihraç edilir. Bütün bunlar olağanüstü bir tasarımla cereyan ediyor. Daha fazla açıklamaya gerek olmadığını düşünüyorum. İnsan, lokmayı ağzına koyduktan sonra, bu lokma, ağıza girdiği andan itibaren vücutta yararlı hale gelene kadar binlerce süreçten geçiyor. Tüm bu süreçlerde neredeyse insanın hiçbir müdahalesi yoktur. Şimdi nankör biri kalkıp tüm bu faaliyetleri kendi irademle yaptım! Derse, Allah'ın icraatında kendini O'na ortak koşmuş olmaz mı?
Hidayet meselesine gelince, o insanın müdahalesi olmayacak kadar önemli bir konudur. Örneğin, çoğu zaman samimi his ve duygularla kimseye İlahi gerçekleri anlatmaya çalışıyorsunuz. Anlatacağınız şeyleri, olabildiğince etkileyici bir üslupla söylüyorsunuz. Ama bir türlü etki altına alamıyorsunuz. İmanın verdiği zevk, sevgi ve zevk cenneti çok istemek ve Cenabı Hakk'a yönelmeye susamış olmak öyle bir ilahi lütuftur ki, Allah bunu sadece dilediklerine verir. Taftazanî bu konuyu açıklama yaptığı zaman "İman, insanın cüz'i iradesini kullanarak, Allah'ın insanın içinde yaktığı bir şuledir" - diyor. Şam'ı yakan Allah'tır ve bunda insanın hiçbir müdahalesi yoktur. Böylece insan cüzi iradesiyle tuşa dokunur ve Allah onun hayatını aydınlatır. İnsan, ağızdaki lokma örneğinde olduğu gibi, bu konuyu da, öyle kabul etmek zorundadır.