Açma halkası ; sigara jelatini...
sigara jelatini coca cola açma halkası kampanyası 2010 coca cola kutu kola kampanyası
Walla bacılarım yazı bıraz uzun oldu ama bu konuya deyinmek istedim.. bence cok ilginç bir olaydı bu benim çocukluğumda yaşanan bazı çarpık yalan yanlış işler.. bizim milletimizin yardım sewerliğinden faydalanmak isteyenler.. tamam dedıgınızı yaptık ama hanı sıze faydası ne o açma halkalarının sıgara jelatinlerinin😕 ....
Eskiden kutu kolaların “açma halkaları” (hani ucundan tutup çekeriz de kola “fıs”lar ya, o kapakçıklar işte) kutunun üzerinde kalmıyodu biliyosunuz. Gerçi şimdikileri de kısa bi uğraşla yerinden kopartabilirsiniz ama o zamanlar kutuyu açınca kapakçık elimizde kalırdı. İşte önce İstanbul’u, ardından da bütün Türkiye’yi saran “açma halkası” efsanesi de bu aksesuar üzerine kurulmuştu. Söylentiye göre, “onbin kapakçık getiren herkese kola firmaları bir tekerlekli sandalye veriyodu”, daha doğrusu “kola kapakçığı toplama organizatörleri”nin deyimiyle, “veriyolarMIŞ”.
Bu ulvi amaç için sokakta tam bir açma halkası toplama çılgınlığı yaşanıyodu. Hatta, ATV ve Sabah gazetesinin olduğu binada (yani herşeyi bilen, yönlendiren, dördüncü kuvvet denen ama birinciliği kimseye kaptırmak niyetinde olmayan medyanın en önemli damarlarından birinde) bile kafeteryanın ortasına bi mukavva kutu konmuş, üzerine de “kola kapakçıklarıyla sakatlara destek olun” diye yazmışlardı.
1995’te Aktüel’de çalışıyordum. Çok mantıklı görünmeyen, daha doğrusu “muş”ların çokluğundan ötürü efsane olduğunu düşündüğüm bu olayla ilgili bi araştırma yapmıştım. Sonuç tam tahmin ettiğim gibiydi. Hazırladığım haberde geçen örneklerden sadece biri bile efsanenin boyutlarını anlamamıza yetiyor. (Birinci dereceden kahramanları bulup onlardan dinlemiştim hikayeyi)
Kadıköy’de bir apartman sakinleri geniş bir kampanya yürütüp tam 20 bin kapakçık toplamış. Mahallelerindeki iki özürlü vatandaşa da, “aldığımız sandalyeleri size hediye edeceğiz” diye söz vermişler. Ama kapakçıkları bi kamyonete yükleyip Coca Cola’nın Bakırköy’deki fabrikasına götürdüklerinde maalesef acı gerçekle yüzyüze gelmişler: “Kusura bakmayın ama bizim böyle bir kampanyamız yok!”
Sakinler oradan Pepsi’ye, daha sonra Uludağ’ın İstanbul şubesine, sonra Kristal Kola’ya gitmişler ama yok, bütün firmalar aynı şeyi söylemiş, “Sizin gibi gelen bi sürü insan var ama bizim böyle bi promosyon çalışmamız yok ki!” Sakinler, mahallelerindeki iki sakat vatandaşı da boş yere heveslendirdiklerini düşünerek kelimenin tam anlamıyla yıkılmışlar bu açıklamalardan sonra. Ertesi gün Coca Cola fabrikasından bi telefon gelmiş. Duruma üzülen fabrika işçileri aralarında para toplamışlar, “Gelip parayı teslim alın, bizim elimizden gelen bu” demişler telefonda.
Benzer bi toplama efsanesine de Eskişehir’de öğrenciyken şahit olmuştum. Okul kantinine konan mukavva kutunun üzerine bu kez, “Buraya atılan her Tekel 2000 sigarası paketi özürlü vatandaşlara tekerlekli sandalye olarak geri dönecektir” diye yazılmıştı. Yıllar sonra konusu geçtiğinde bi arkadaşım o tarihlerde aynı efsanenin İstanbul’da da, Tekel 2000 sigarası özelinde değil de, sigara jelatini toplanması şeklinde olduğunu söyledi. Rakam da kola halkasında olduğu gibi, ne hikmetse, aynıydı: “10 bin jelatin getirene bir tekerlekli sandalye!”
Aslında bu, ithal bi geyik. Özellikle ABD’de pek çok versiyonları dolaşıyo. 1948 tarihli bi kitaba göre o dönemde de, “Gören Göz’ (körler için rehber köpekler eğiten bir organizasyon) 10 bin sigara jelatinine bir köpek veriyo” efsanesi inanılmaz yaygınmış. Tabii ki böyle bi taahhüt yokmuş ama insanlar yine de deli gibi jelatin topluyolarmış.
“Hayır, hayır! Ne olursa olsun ben hayır yapmak istiyorum” diyen insanları hayal kırıklığına uğratan yakın tarihli bi efsanede ise bu kez kurbanlar böbrek hastaları olmuş. Bu söylentiye göre de “Ulusal Böbrek Vakfı 100 bin jelatin getiren herkese bir DİALİZ MAKİNESİ (vay be) veriyomuş!”
O günlerde gazetelerde çıkan haberlerden sonra Vakıf derhal yalanlamış tabii bu iddiaları. Ve şu açıklamayı yapmış, “Bırakın 100 bini, 1 milyon jelatinin yeniden kazanımı sonucunda dahi elde edilecek para sadece 300 dolardır. Oysaki bir dializ makinasının değeri yaklaşık 10.000 Amerikan Doları. Yani bu hesaba göre, ancak 33.3 milyon jelatinin değeri bir makinanın fiyatına eşit. Pratikte bunun toplamına ulaşmak, yeniden kazanım organizasyonunu yapmak da maalesef mümkün değil.”
Walla bacılarım yazı bıraz uzun oldu ama bu konuya deyinmek istedim.. bence cok ilginç bir olaydı bu benim çocukluğumda yaşanan bazı çarpık yalan yanlış işler.. bizim milletimizin yardım sewerliğinden faydalanmak isteyenler.. tamam dedıgınızı yaptık ama hanı sıze faydası ne o açma halkalarının sıgara jelatinlerinin😕 ....
Eskiden kutu kolaların “açma halkaları” (hani ucundan tutup çekeriz de kola “fıs”lar ya, o kapakçıklar işte) kutunun üzerinde kalmıyodu biliyosunuz. Gerçi şimdikileri de kısa bi uğraşla yerinden kopartabilirsiniz ama o zamanlar kutuyu açınca kapakçık elimizde kalırdı. İşte önce İstanbul’u, ardından da bütün Türkiye’yi saran “açma halkası” efsanesi de bu aksesuar üzerine kurulmuştu. Söylentiye göre, “onbin kapakçık getiren herkese kola firmaları bir tekerlekli sandalye veriyodu”, daha doğrusu “kola kapakçığı toplama organizatörleri”nin deyimiyle, “veriyolarMIŞ”.
Bu ulvi amaç için sokakta tam bir açma halkası toplama çılgınlığı yaşanıyodu. Hatta, ATV ve Sabah gazetesinin olduğu binada (yani herşeyi bilen, yönlendiren, dördüncü kuvvet denen ama birinciliği kimseye kaptırmak niyetinde olmayan medyanın en önemli damarlarından birinde) bile kafeteryanın ortasına bi mukavva kutu konmuş, üzerine de “kola kapakçıklarıyla sakatlara destek olun” diye yazmışlardı.
1995’te Aktüel’de çalışıyordum. Çok mantıklı görünmeyen, daha doğrusu “muş”ların çokluğundan ötürü efsane olduğunu düşündüğüm bu olayla ilgili bi araştırma yapmıştım. Sonuç tam tahmin ettiğim gibiydi. Hazırladığım haberde geçen örneklerden sadece biri bile efsanenin boyutlarını anlamamıza yetiyor. (Birinci dereceden kahramanları bulup onlardan dinlemiştim hikayeyi)
Kadıköy’de bir apartman sakinleri geniş bir kampanya yürütüp tam 20 bin kapakçık toplamış. Mahallelerindeki iki özürlü vatandaşa da, “aldığımız sandalyeleri size hediye edeceğiz” diye söz vermişler. Ama kapakçıkları bi kamyonete yükleyip Coca Cola’nın Bakırköy’deki fabrikasına götürdüklerinde maalesef acı gerçekle yüzyüze gelmişler: “Kusura bakmayın ama bizim böyle bir kampanyamız yok!”
Sakinler oradan Pepsi’ye, daha sonra Uludağ’ın İstanbul şubesine, sonra Kristal Kola’ya gitmişler ama yok, bütün firmalar aynı şeyi söylemiş, “Sizin gibi gelen bi sürü insan var ama bizim böyle bi promosyon çalışmamız yok ki!” Sakinler, mahallelerindeki iki sakat vatandaşı da boş yere heveslendirdiklerini düşünerek kelimenin tam anlamıyla yıkılmışlar bu açıklamalardan sonra. Ertesi gün Coca Cola fabrikasından bi telefon gelmiş. Duruma üzülen fabrika işçileri aralarında para toplamışlar, “Gelip parayı teslim alın, bizim elimizden gelen bu” demişler telefonda.
Benzer bi toplama efsanesine de Eskişehir’de öğrenciyken şahit olmuştum. Okul kantinine konan mukavva kutunun üzerine bu kez, “Buraya atılan her Tekel 2000 sigarası paketi özürlü vatandaşlara tekerlekli sandalye olarak geri dönecektir” diye yazılmıştı. Yıllar sonra konusu geçtiğinde bi arkadaşım o tarihlerde aynı efsanenin İstanbul’da da, Tekel 2000 sigarası özelinde değil de, sigara jelatini toplanması şeklinde olduğunu söyledi. Rakam da kola halkasında olduğu gibi, ne hikmetse, aynıydı: “10 bin jelatin getirene bir tekerlekli sandalye!”
Aslında bu, ithal bi geyik. Özellikle ABD’de pek çok versiyonları dolaşıyo. 1948 tarihli bi kitaba göre o dönemde de, “Gören Göz’ (körler için rehber köpekler eğiten bir organizasyon) 10 bin sigara jelatinine bir köpek veriyo” efsanesi inanılmaz yaygınmış. Tabii ki böyle bi taahhüt yokmuş ama insanlar yine de deli gibi jelatin topluyolarmış.
“Hayır, hayır! Ne olursa olsun ben hayır yapmak istiyorum” diyen insanları hayal kırıklığına uğratan yakın tarihli bi efsanede ise bu kez kurbanlar böbrek hastaları olmuş. Bu söylentiye göre de “Ulusal Böbrek Vakfı 100 bin jelatin getiren herkese bir DİALİZ MAKİNESİ (vay be) veriyomuş!”
O günlerde gazetelerde çıkan haberlerden sonra Vakıf derhal yalanlamış tabii bu iddiaları. Ve şu açıklamayı yapmış, “Bırakın 100 bini, 1 milyon jelatinin yeniden kazanımı sonucunda dahi elde edilecek para sadece 300 dolardır. Oysaki bir dializ makinasının değeri yaklaşık 10.000 Amerikan Doları. Yani bu hesaba göre, ancak 33.3 milyon jelatinin değeri bir makinanın fiyatına eşit. Pratikte bunun toplamına ulaşmak, yeniden kazanım organizasyonunu yapmak da maalesef mümkün değil.”